QR KODU site sol kule
sağ dik reklam tweter takip et

02 Mayıs 2024, Perşembe

BEŞİKTAŞ MEDYA GRUP - Uluslararası Basın Yayın Platformu

YÜRÜYORUM DİKENLERİN ÜSTÜNE

Uzun oturuştayım, gözlerimi Selda Bağcan'ın bir klibi ile açtım; kadife sesi ile şu nameleri seslendiriyordu,

 

Karanlık bir gece yol görünmüyor

Yürüyorum dikenlerin üstünde.

Kara çalı bana aman vermiyor

Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam.

Üstünde yaralıyam

 

Kumandayı ararken koltuğun altında gözlerim dizüstü bilgisayarın üstünde..

 

 İyilere, iyiliklere, güzellere, güzelliklere hasret kaldığımız , güneşli günlere sesleniş olsun diyerek bu yazıyı kaleme alma düşüncesi geldi.

 

 

Kendileri hiç gün yüzü görmemiş güneşe, toprağa, denize , özgürlüğe hasret kalmış büyük ozanların dizelerine bakmak gerek belki de yazıya başlarken.

 

 Hep ümitlerini yazmışlar, ümitsizlikleri içinde ve hep bu ülkeye dair güzel düşlerini, güzel insanlar.

 

Lale Devrinin sefahat şairleri hariç zevki sefadan beslenip de halkın hafızasında yer eden şair pek az olmuş.

 

 

"Çocuklar inanın inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz güneşli günler.

Motorları maviliklere süreceğiz

Güzel günler göreceğiz güneşli günler. "diyen Nazım, sürgün ve esaret yıllarında sadece kar, kış ve gri gökyüzü görmüş.

 

 

Yine Sabahattin Ali kendisini ölüme götürecek dizeleri Sinop Cezaevi'nde kendi eliyle yazmış 1932 yılında;

 

Başın öne eğilmesin

Aldırma gönül aldırma

Ağladığın duyulmasın

Aldırma gönül, aldırma.

 

Dışarda deli dalgalar

Gelip duvarları yalar

Seni bu sesler oyalar

Aldırma gönül, aldırma.

 

Edip Cansever ise enseyi karatmayın diyor;

 

Bütün iyi kitapların sonunda

Bütün gündüzlerin,

Bütün gecelerin sonunda

Meltemi senden esen

Soluğu sende olan,

Yeni bir başlangıç vardır…”

 

 

 Ülkemin hiç bitmeyecek kışı bizlere özletirken yazı ,bir umut olsun bir sevgi sözü olsun bir uzlaşma temennisi olsun bu yazı.

 

Canım ülkemin fırtınalı gündeminde gel de Neşet Ertaş'a sığınma..

 

 

"Sabreyle gönül, gönül, sabırsız olma

Cümleyi göynüne, hey dost, yâr eden vardır.

Darda galdım diye diye umutsuz olma

Yoğ iken dünyayı var eden vardır."

 

Dünyaya katlanıyorsak Cahit Sıtkı Tarancı'nın Ümit kuşuna seslenişindeki o trajediye tutunarak katlanıyoruz.

 

Hani "Yaş 35 yolun yarısı eder.

 Dante gibi ortasındayız ömrün."

 

 deyip de 46 yaşında en çok korktuğu ölümle randevusuna erken gitmek zorunda kalan büyük şairimiz diyor ki;

 

"Ne doğan güne hükmüm geçer,

Ne halden anlayan bulunur;

Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

 

Ve gönül Tanrısına der ki:

- Pervam yok verdiğin elemden;

Her mihnet kabulüm, yeter ki

Gün eksilmesin penceremden!"

 

Yani dostlar ümit yoksa hayat yok, umut yoksa direnmek yok.

 

 

Bir yudum çaresizlik tatmadıysanız eğer, umudun ne demek olduğunu bilmenizin imkânı yok.

 

 Dertlerin ağırlığı altında beliniz hiç bükülmediyse umudun ne büyük ferahlık hissi verdiğini anlayamazsınız.

 

 Umut; dokuz ay boyunca sağlıklı doğsun diye dua ederek evladının yolunu gözlemektir.

 

Umut; ağını çeken balıkçının “Henüz ağ bitmedi.” avuntusudur. Eğer umudunuz yoksa nefes darlığı çeken bir hasta kadar düşer yaşam kaliteniz.

 

 

 Zorlukla mücadele etmekte sıkıntım yok; fakat kalleşe karşı plan tutmuyor insan yüreği.

 

Haysiyet cellatlarına, onur yıkıcılara, kalp kırıcılara karşı öyle savunmasız, öyle cahilim ki hep yüreğimden verdim ve kaybettim.

 

Sevdiğim ne varsa korkularıma dönüşüverdiler bir anda.

 

Zaman benim için acı parmaklıklarla donatılmış bir işkence zindanı oluverdi, daha ben ne olduğunu bile anlayamadan.

 

Bırakmak gerektiğinde ısrarcı olmamak en iyisi. Bitmesi gerekiyorsa bazı şeylerin, vazgeçiş mevsimi geldiyse direnmek niye?

 

 Belki de bazı düğümler çözülmemek için atılmıştır. Her şeyi çözebilecek, her esrarı açığa kavuşturabilecek kudretimiz olduğuna inanacak kadar ne zaman büyüttük egolarımızı?

 

Her şeyin iyi olacağı ya da mutlu sona ulaşacağı inancımız saflığımızdan mı yoksa korkumuzdan mı?

 

Oysa ki bir düzende işleyen dünyada kötü olmadan iyinin, çirkin olmadan güzelin ya da yanlış olmadan doğrunun hiçbir anlamı olmadığını biliyordu zihinlerimiz.

 

 Yüzümüzü kendi iyiliğimize döndüğümüzden beri daha da yaşanmaz hale geldi dünya.

 

Düşündükçe anlıyorum ne kadar boş umutlar biriktirdiğimi.

 

 Biriktirdiğim onca boş umudun ardından ne çok acı çektiğimi.

 

 Sayamadığım kadar çok hayal kırıklığı yaşadığımı şimdi anlıyorum.

 

 Kalbimin alçıya alınmadık köşesi kalmamış meğer. Yaşayamadığım bunca kırık dökük hayali yeni yeni itiraf ediyorum kendime.

 

 Meğer ne çok ağırlık yüklemişim omuzlarıma, yüreğime, ruhuma.

 

 Belki de kumsalda yalınayak koşuşturan bir avare, karanlık kaldırımları arşınlayan bir divane ya da kendini bir bahar sabahı yeşilliklerin arasına bırakıp saatlerce kuşları ve kelebekleri izleyen bir biçare gibi yaşadığımı kabullenmenin zorluğundan kaçarak inkâr etmişim kendimi senelerce.

 

 

İsmet Özel dizeleri geldi aklıma

 

 "Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar

Ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye

Kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa

Laboratuvarda çalışanlara sorarsanız

Ruhum sahte

Evi Nepal'de kalmış

Slovakyalı salyangozdur ruhum

Sınıfları doğrudan geçip

Gerçekleri gören gençlerin gözünde."

 

"İnsan hangi dünyaya kulak kesilirse ötekine sağır." diyen İsmet Özel'den tekrar kalemi alıyorum;

 

 Oysa diyorum bugün olduğu gibi dün de yalnızmışım. Yarın da yalnız olacağım belli ki. Sırtımı dayadım dediklerime sadece dayanak olmuşum. Kimse bana dayanak olmamış. Boyum uzun olduğu için kime dayandıysam boşa gitmiş. Hep bir araç misali o hayattan bu hayata savrulmuşum.

 

 Kimse gerçekten sevmemiş beni. Kimse değer vermemiş yüreğime. Ne bir aşk filizlendirebilmişim sevdiğimin yüreğinde ne de bir dost olabilmişim kendi dost bildiklerime.

 

 O kadar yalnız, o kadar çaresiz ve o kadar bir başınaymışım ki şimdi ben bile acıyorum kendime.

 

Hiçbir zaman halay başı olamamışım kimse için. Kimseye beni kaybetme korkusu yaşatmamışım. Kimse bir dinleyenden öte bir yere koymamış beni. Kimsenin yüreğinde beş dakikalığına bile vazgeçilmez olmamışım. Hayatta kimse gerçekten sevmemiş beni annemden başka.

 

Ya işte öyle, beşerin böyle dalaletleri var

Putunu kendi yapar kendi tapar.

 

 İnsanoğlu tanrıcılık oynamaya başladığından beri yalnız.

 

 İçimizdeki putları kırmadıktan ve Tanrıya yönelmedikten sonra gerçekten işimiz zor.

 

 Kibirden kaleler yaptık kendimize.

 

 Gurur ve egodan duvarlar ördük kendimize. Ve bu duvarların altında kaldık şimdilerde.

 

Ne güzel söylemiş Cahit Zarifoğlu;

...

Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse

Bir deli akıl çırpınıyor aramızda

Rızık korkusu, can korkusu baş mesele

Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden

O büyülü çiçekleri yol arın bir kere

Başını eğmiş zalimleri dinlersin

Dersin 'lokmam ellerinde'...

 

Ama ne yapacağız yıkılacak mıyız yoksa Prometheus gibi ateşten köz çalıp kendi küllerimizden doğacak mıyız?

 

Alimlerden çok fayda görmedi bu millet bari Ahmet Arif'i dinleyelim.

 

 

“Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.“

...

 

Biliyorum, kolay değil yaşamak,

Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;

Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,

Gündüzleri gün ışığında ısınmak;

Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,

Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...

-Bin türlü mavi akar Boğaz’dan-

Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

 

 diyen genç yaşta PTT çukuruna düşüp ölen  Orhan Veli de var ama biz Orhan Seyfi Orhon ile bitirelim vesselâm;

 

“Dünya döndükçe

Umut fakirin ekmeği

 

Ye Memet ye

Ye Memet ye! …”

Yazarın Diğer Yazıları

Makale Yorumları

Makaleye Ait Yorum Bulunmamaktadır.

Yorum Yazın

CAPTCHA security code
Yorum Gönder

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

yukarı çık