06 Aralık 2024, Cuma

Deprem çadırında sabahlayan Kemal Kılıçdaroğlu'ndan açıklamalar!

Deprem çadırında sabahlayan Kemal Kılıçdaroğlu'ndan açıklamalar!

 

Malatya'daki temaslarının ardından dün akşam saatlerinde Kahramanmaraş'a giden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun yansıra, ABB Mansur Yavaş, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'un da bulunduğu CHP heyeti, Cumhuriyet, Kültür Merkezi önünde kurulan çadırkentte vatandaşlarla sohbet etti.

Edinilen bilgilere göre; Kılıçdaroğlu daha sonra geceyi geçireceği Kahramanmaraş'ın tek CHP'li belediyesi olan Nurhak Belediyesi'nin önündeki çadırkente geçti.

Kılıçdaroğlu ve beraberindekilerin bulunduğu çadırkentin önüne soğuk havaya rağmen kısa sürede binlerce kişi toplandı. Ziyaretçiler, slogan atmamaları konusunda uyarılırken, yakılan ateşte ısınıldı.

 

CHP Genel Başkanı geceyi, Ankara Büyükşehir Belediye Bakanı Mansur Yavaş ile aynı çadırda geçirirken parti sorumlularına “Çadırda ekstra hiçbir şey olmasın. Vatandaş nerede, nasıl barınıyorsa biz de öyle kalacağız” talimatı verdi.

CANLI YAYINDA ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesi Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesinde geceyi geçireceği çadırdan, FOX TV’de yayınlanan Orta Sayfa programının canlı yayınına katıldı.

CHP Lideri ve Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu, FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk'ün sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Aslında çıktığımız yolculuk, altı liderin çıktığı yolculuk sıradan bir yolculuk değildi. Türkiye'nin geleceği açısından her birimizin sorumluluk yüklenmesi gerekiyordu. Bizi bir araya getiren temel unsur da demokrasiydi. Gerçekten demokrasi kültürünü hem pekiştirmek, hem yaygınlaştırmak, hem içselleştirmek açısından altı lider bir araya geldik. Yaklaşık bir yılı aşkın bir süre çalıştık; anayasa değişikliklerini çalıştık, ortak mutabakat metnini çalıştık. Sadece tabii altı lider çalışmadı. Altı liderin altında partilerin kadroları vardı. Yetkin kadroları vardı. Onlar belli aralıklarla hemen hemen her hafta toplanıyorlardı ve metinler hazırlıyorlardı. Metinler genel başkanlara sunuluyordu. Daha sonra bunlar bizim masada, yani Millet İttifakı'nı oluşturan parti liderlerinin oluşturduğu masada kabul edildikten sonra da bunları kamuoyuyla paylaşıyorduk.

Dolayısıyla uzun bir süreç, son süreçte elbette ki cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi gerekiyordu. O konuda da her ne kadar belli tartışmalar olduysa da bu tartışmaları da siyaset kültürü açısından olağan karşılıyorum, olabilir, insanlar duygularını şöyle veya böyle yansıtabilirler. Ama asıl olan sonuç elde etmektir. Son olarak bir araya geldi. Yine uzun ve nitelikli bir tartışma oldu. Ve sonuçta cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda görüş birliği sağlandı. Bir metin hazırlandı. Yol haritası metni de hazırlandı ve biz bunu kamuoyuyla paylaştık. Kamuoyuyla yol haritası metnini paylaşırken aynı zamanda Cumhurbaşkanı Adayı olarak da benim ismim geçti. Ev sahibi Saadet Partisi'nin Sayın Genel Başkanı'ydı, Saadet Partisinin genel merkezinde Sayın Karamollaoğlu benim adaylığımı açıkladı ve ben de -altı lider de bir aradaydık zaten- daha sonra orada kısa bir konuşma yaparak duygularımı ifade ettim.

Türkiye'nin geleceği açısından da aldığımız kararın çok önemli olduğuna inanan birisiyim. Çünkü karamsar bir tablo vardı ve bu karamsar tablonun yarattığı pek çok sorun vardı. Bu bürokrasiye yansıyordu, iş dünyasına yansıyordu, dış politikaya yansıyordu. Sonuçta Türkiye demokrasisi gelişmiş, insan hak ve özgürlükleri konusunda önemli adımlar atmış bir ülke olma durumundaydı. Cumhuriyet kurulurken malum bütün mazlum milletlere örnek olan bir cumhuriyet, demokrasi konusunda da Türkiye'nin böyle bir işlev yüklenmesi gerektiği kanısındaydık. Sonra genel merkeze gittiğimde, genel merkezde de kalabalık bir grup partililerimiz bekliyordu. Vatandaşlar bekliyorlardı. Orada iki arkadaşımla beraber- inşallah onlar da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklar-Sayın Ekrem İmamoğlu ve Sayın Mansur Yavaş'la birlikte yine vatandaşların huzuruna çıktık. Orada da kısa bir konuşma yaptım. Dolayısıyla böylece olayı en azından kamuoyu önündeki pozisyonumuzu sonlandırdık o akşam. Ayrıldım, eve gittim, tabii eşim de oradaydı. Evde elbette ki yani genel merkeze geldiğimde genel merkez çalışanları başta olmak üzere hepsinde büyük bir heyecan vardı. Ben heyecanımı çok rahat dışa yansıtan birisi değilim, yapım böyle, daha sakin daha olayları daha sağduyuyla sakin karşılayan birisiyim. Çok önemli bir görev üstlendiğimin farkındayım. Önemli bir görev ama bu önemli görevin çok zor olduğunun da farkındayım. Dolayısıyla çok zor bir görev üstlendim. Tabii sadece ben değil Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak arkadaşlar da aynı zor görevi üstlendiler zaten. Ben ama şuna inanıyorum; kararlılıkla, azimle ve gerçekten bütün tercihlerimizi halktan yana, ülkeden yana, vatandaştan yana yaparsak aşamayacağımız hiçbir sorun yok. Türkiye pek çok sorunu aşan bir ülkedir. Dolayısıyla bir araya geldiğimizde önceliğimiz ve hedefimiz güzel ülkemiz olduktan sonra, vatandaşımızın refahı olduktan sonra anlaşamayacağımız hiçbir konu olacağını sanmıyorum. Bütün sorunları aşabiliriz. Elbette ki sorunların bir kısmı kısa vadelidir, bir kısmı uzun vadelidir. Uzun vadeli sorunlar konusunda da, sorunları aşma konusunda da yetkin, liyakatli kadrolara ihtiyacımız var. Bunların büyük bir kısmı zaten şu anda kamuda, o yetkin kadrolara yetki verdiğiniz zaman pek çok sorunu çözen, sağduyuyla çözen, hesabını yapan, sonra siyaset kurumunun önüne koyan kurumlar olacaktır, insanlar olacaktır o çerçevede.

Eve gelince, doğrusunu isterseniz evde çok fazla siyaset konuşan birisi değilim; hatta o yüzden eşim zaman zaman “ya bugün ne yaptınız” diye sorarken ben çalışma odama geçer, bilgisayarımı açar ım ve orada çalışmaya başlarım. Dolayısıyla evde çok fazla siyaset konuşmuyoruz, konuşmuyorum. Oğlum sadece açtı, kızlarım açtı, işte kutladılar “baba inşallah başarılı olursunuz” diye. Ben de “inşallah, sadece bizim için değil, ailemiz için değil, Türkiye için hayırlı uğurlu olsun” dedim. 

Kısa bir yanıt verecektim ama olayın anlatımına gelince böylesine biraz uzun bir yanıt oldu."

DEPREM BÖLGESİ

"Deprem bölgesini hiç unutmadım zaten, hiç aklımdan da çıkmadı. Zaten deprem bölgesinde bütün Belediye Başkanlarımız çalışıyorlar, her bir deprem bölgesi bir Büyükşehir Belediye Başkanımızın eşgüdümünde; hem sorunlarına eğiliniyor, hem de çözümler üretiliyor. Dolayısıyla Ankara’da bulunduğum süre içinde de Belediye Başkanı arkadaşlarımız kendilerinin sorumlu oldukları illere ilçelere zaten gidiyorlardı, hizmet götürüyorlardı. Ben daha önce, depremin ikinci günü gelmiştim, hatta Hatay’a üç kez gittim, buraya ikinci kez geliyorum. Dolayısıyla burada kalma kararı yarın Kahramanmaraş’ta yine -bugün Malatya’daydım- Kahramanmaraş’ta değişik yerlere gideceğiz, özellikle büyük kayıpların yaşandığı ilçelere ve Kahramanmaraş merkezine. Bu gezide amacım şuydu; tabii depremzedeleri görüyoruz; çadırlara gittik, orada çocuklarla en azından… Çocuklara gerçekten hayran olmamak mümkün değil; geleceğimiz, umudumuz olan çocuklar geldiler, sarıldık, kucaklaştık. Onların gülümsemeleri bizi de gülümsetiyor. Bazılarını kucağıma aldım, bazılarını kucağıma almak istedim annelerinden ayrılmadılar. Onların çadırlarına gittim, çadırlarında gayet güzel eğleniyorlar, başlarında öğretmenleri var. Ama şunu ifade etmek isterim, her çadırda mutlaka bir psikoloğun olması gerektiğine inanan birisiyim, keşke Milli Eğitim bakanlığı böyle bir görev üstlense ve bu çadırlarda eğitim gören çocuklarımıza en azından psikolojik destek verebilecek birer psikolog görevlendirebilse çok daha iyi olacak. Hatta aileler için de bu yapılabilir. Ama nedense biraz bu konularda sağırlar.

Merkezde, yani Malatya merkezde iş dünyasıyla görüştüm. Bu seyahatimin özünü… Depremzedelerin elbette çadırlarına girdim, çaylarını içtim. Oturduk biraz sohbet ettik, dertlerini anlattılar. Hala sıkıntılar var, o sıkıntılarını anlattılar. Ama onlara Türkiye’nin büyük bir ülke olduğunu, bütün bu sorunları aşma kapasitesine sahip olduğunu, zaman zaman aksaklıklar var ama az bir sürenin kaldığını, inşallah kısa bir süre sonra değişimle beraber pek çok şeyin değişeceğini onların yaşayabileceklerini, anlayabileceklerini ifade ettim kendilerine.

Bu seyahatimin özünü iş dünyası oluşturuyor. Şimdi hep depremzedeler çadırlara yerleşti, hala çadır sıkıntısı var, konteyner ihtiyacı var; üstelik çok sayıda talep geliyor konteyner talebi geliyor. Ama iş dünyası nedir, iş dünyasının beklentileri nedir? Siyaset kurumundan beklentileri nedir? İş dünyasıyla da bir araya geldim, çiftçilerle bir araya geldim, esnafla bir araya, sanayicilerle bir araya geldim ve dolayısıyla doğrudan doğruya onları dinledim. Ne yapalım, ne bekliyorsunuz, siyaset kurumunun iktidar sahiplerine en azından benim neyi dillendirmem gerektiğini kendilerine sordum. Malatya’da şunu söylediler. Malatya’da, ben diğer deprem bölgelerinde de gördüm, Malatya’da çok sayıda vatandaşımız daha doğrusu belli bir entelektüel düzeye sahip olan kişiler de dahil olmak üzere kenti büyük ölçüde terk ettiklerini, fabrikaların büyük ölçüde çalışabilir durumda olduğunu ama maalesef ustabaşı, mühendis gibi pek çok nitelikli personelin Malatya’yı terk etmesi nedeniyle eleman sıkıntısı çektiklerini ifade ettiler. Bu elemanların tekrar Malatya’ya gelmesi için bir şeylerin olması gerektiğini, bazı pozitif kararların alınması gerektiğini söylediler. Kendi düşüncemi söyledim; eğer Malatya’da fabrikalarda çalışan ama deprem dolayısıyla Malatya’yı terk eden kişiler Malatya’ya dönsün diyorsak onlara bazı pozitif ayrıcalıklar sağlanmak gerekiyor. Örneğin gelir vergisi belli bir süre alınmayabilir, sosyal güvenlik primleri belli bir süre kamu tarafından yatırılabilir. Böylece diyelim ki; Ankara’da, İstanbul’da, Mersin’de gidip oralarda iş bekleyen veya iş arayan kişiler Malatya’da çok daha yüksek bir ücretle çalışma olanağı bulacaklar, bunu ifade ettim kendilerine, bunu seslendirebileceğimi de söyledim, zaten dışarıya çıktığımda basın mensupları sorduğunda bunu kendilerine de ifade ettim.

Çiftçilerin sorunları var, onlar mesela bir üretici bir hayvan üreticisi şunu söyledi, “süt üretiyoruz ama sütü alacak kimse yok, elimizde kaldı” diye… Aslında Et ve Süt Kurumu var, sosyal bir devletiz, Et ve Süt Kurumu şu anda bugünkü ortamda çiftçinin sütünü alamıyorsa Allah aşkına Et ve Süt Kurumu ne zaman bu inşaların sütünü alacak? Üstelik daha biraz yüksek bir bedelle almalı çünkü yem bulamıyorlar, yem fiyatları da çok fazla, en azından biraz yüksek bedel ödenirse yem de alacak hayvanlarına, Et ve Süt Kurumunun harekete geçmesini istedim.

Esnaf hemen kısa süre içerisinde en azından çalışabileceği mekanlar istiyor. Kendilerine şunu söyledim; 100-150 dükkanlık bir yer, belediyeyle konuşun, eğer bir yer ayarlayabilirlerse böyle bir yer, dükkan yapabiliriz esnafın çalışabileceği, Belediye Başkanı arkadaşların bunu yapabilirler diye  söyledim.

Burada Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş’la birlikteyiz zaten. Kahramanmaraş’tan sorumlu olan Belediye Başkanımız aynı zamanda diğer kent, il, ilçe belediye başkanlarımız da var burada, onlar da kendilerine düşen görevleri bir şekliyle yapıyorlar, yerine getirmeye çalışıyorlar. Nitelikli elemanın tekrar Kahramanmaraş’a dönmesi, Malatya’ya dönmesi onların en büyük arzuları.

Yarın Kahramanmaraş’ta yine sanayicilerle ve esnaf odası, ziraat odası bunlarla da bir araya geleceğiz, onlarla da konuşacağız, onların da dertlerini dinleyeceğiz, bir şekliyle var olan sorunlarını çözmeye çalışacağız.

Karamsar bir atmosfer var hala, o karamsarlığın gittiğini sanmıyorum ama ihtiyaçlar tabii her aşamada biraz daha değişiyor. Şu anda yoğun bir şekilde konteyner ihtiyacı var, konteynerlerin olması gerektiğini söylüyorlar. Çünkü çadırlar, işte burayı görüyorsunuz, ben de bu akşam bu çadırda yatacağım. Daha önce ilk geldiğimde deprem bölgesine depremin ikinci gününde gelmiştim, Hatay’da Arsuz’da kalmıştım, o akşam da son derece soğuk bir atmosfer vardı, burası da soğuk, tabii insanların insani koşullarda en azından gecelerini geçirmeleri de hepimizin ortak arzusu.

Kısaca söyleyeceklerim burada yani ekonomi konusunda Kahramanmaraş’ta iş insanlarıyla görüşmedim, onlarla da görüşünce düşüncelerimi aktaracağım."

AKP YÖNETİMİ ŞEFFAF DEĞİL

"Şimdi, ben AK Parti’nin devlet yönetiminde şeffaflığı değil gizliliği esas aldığını bilen birisiyim, çünkü bütün uygulamalarında böyle. Oysa devlet yönetiminin şeffaf olması lazım çünkü devleti yöneten kadrolara ve devleti yöneten iktidar sahiplerine aylığı vatandaş veriyor. Dolayısıyla her vatandaşın ödediği verginin hesabını da siyasal iktidar somut olarak vatandaşına vermek zorundadır. Türkiye eğer bugünkü tabloyla karşı karşıyaysa şeffaf olmamasının burada büyük payı var. Bakın ben Malatya’da çiftçilerle görüşürken kayısı üreticileri de vardı ve kayısı üreticileri ellerinde kayısı kaldığını, kayısı alacak kimseyi bulamadıklarını dolayısıyla büyük sıkıntıya girdiklerini, çalışamadıklarını, piyasaların tamamen durduğunu söylediler. Normalde Toprak Mahsulleri Ofisinin bu kayısıları alması lazım, değil mi; akıl bunu gerektirir, mantık bunu gerektirir, sağlıklı işleyen bir devlet yönetimi de bunu gerektirir. Ama almıyorlar, niye almıyorlar bilmiyorum. Mansur Başkan bu konuda önemli bir adım attı, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanıyla oturdu bir protokol imzaladı. Belediye Başkanlarımız ve Mansur Başkan bir miktar kayısı alacak, daha sonra Ankara’da bunlara belli yerler ayıracak ve ayırdığı yerler dolayısıyla hiçbir kira almayacak ve onlar da satışlarını orada yapıp gelir elde edecekler. Bakın çok basit bir çözüm, ün bugüne kadar iktidar sahiplerinin aklına gelmemesine bile ben şaşırıyorum, vallahi de billahi de şaşırıyorum. Ya bu kadar halktan kopuk bir yönetim olabilir mi? Her şey, ranti her şey bina, her şey inşaat değil efendim. Eğer bir şeyde her şey arıyorsanız, o her şey insan için olmak zorundadır, camlılar için olmak zorundadır. Bunun için yapacaksınız, çabanız da bunun için olmak zorunda. Bir kenti, o kentin nitelikli elemanları terk ederse, o kentin çalışanları terk ederse, o kentte yaşayanlar terk ederse siz kenti yokluğa mahkum ediyordunuz. Bakın bir sanayici şunu söyledi, “yani bir deprem oldu doğru, ama önlem alınmazsa önümüzdeki süreçte ekonomik deprem olacak” dedi. Bu benim değil, “ekonomik deprem” deyimi Malatyalı bir sanayiciye ait, iş adamına ait. E doğru, ekonomik deprem olacak yani sosyal devletin harekete geçmesi lazım. Fabrikaların çalışması lazım. Esnafa dükkan yapmak nedir Allah aşkına, bize yer göstersinler, biz bir ayda 100-150 dükkanı teslim ederiz onlara. Yani biz öyle büyük binalar falan değil; kuracaksınız, tuvaleti olacak, tezgahı olacak, onların istediği ölçüler neyse ölçüler olacak, bu insanlar orada çalışacaklar. Yani baktım Kahramanmaraş’ta insanlar sokakta tezgah açmışlar. Yani çok basit çözümleri bile, akılcı çözümleri bile akledemeyen bir yapıyla karşı karşıyayız, maalesef böyle bir gerçeğimiz var."

MESELE BİNA YAPMAKLA BİTMİYOR

"Efendim faizi yükseltmeleri tam bir facia. Ya insanlar zaten siz kredi vereceksiniz, üstelik faiz almamanız gerekiyor. Var olan eğer kredi almışsa, zaten dükkan kapalı, dükkan çökmüş vaziyette, banka bu parayı nasıl alacak? Hem anaparasını, hem faizini silmek zorundasınız siz. Yani bunu yapmadığınız takdirde bir kenti ayağa kaldıramazsınız, o kentin ekonomisini ayağa kaldıramazsınız, yani akılcı bir politika değil. Açık söylemek gerekirse akıl dışı bir politika, bu yönetemediklerini gösteriyor.

“Ben bina yaptım, mesele bitti…” Efendim mesele bina yapmakla bitmiyor, mesele temel atmakla bitmiyor; mesele insan, insan, mesele insanın yaşayabileceği bir ortam. Esnaf satış yapabileceği bir ortam ister, sonunda bu esnaf gelir elde etmezse çoluğunu çocuğunu nasıl geçindirecek? Pek çok sorunu bir arada ele alıp akılcı politikalarla çözmek lazım; bir yandan esnaf çalışacak, bir yandan tacir, sanayici artı çiftçi yani ziraatçı çalışacak, onların rahat çalışabilmeleri için, üretebilmeleri için sosyal devlet olarak siz onlara gerekirse sıfır faizli kredi açmalısınız.  Var olan, geçmişte alınmış olan krediler varsa, alınmışsa bunları sıfırlayın, faizlerini sıfırlayın. Zaten bunları siz isteseniz de alamazsınız; düşünün dükkanı çökmüş, evi çökmüş, yakınları vefat etmiş; siz bu adamın yakasına yapışıyorsunuz kredini öde. Bir de faizini yükseltiyorsunuz, faizini de ödeyeceksin. İnsaf ya, insaf yani, vallahi de billahi de insaf! Beşli çeteye bunu yapmıyorsunuz ama gelince garibana bunları yapıyorsunuz.

Bunların tamamını, söylüyorum çok net, bu soruyu sorduğunuz için aslında böyle sinirli konuşmayacaktım ama bu soruyu sorduğunuz için söyleyeyim, bunların tamamını değiştireceğiz. Yeter ya! Ya adamın evi yıkılmış, dükkanı yıkılmış, siz faizi arttırıyorsunuz, sıfır faizli kredi vereceğinize bir de kalkıyorsunuz bunlardan paraları geri istiyorsunuz. Akıl alacak değil, akıl dışı bir politika.

İstifaya gelince şöyle söyleyeyim; ben Sayın Vali’nin istifa etmesini olağan karşıladım. En azından ya 50.000’ e yakın insan öldü hiç kimse istifa etmedi, bari ben istifa edeyim deme erdemini göstermiştir. Bu erdemin ne sarayda, ne de sarayın bakanlarında hiç birinde görmedik. Ya 50.000 kişi hayatını kaybetti, bir Allah’ın kulu sorumluluk almadı ya! Bu sorumluluk bana aittir demedi! Kim, 50.000 kişinin ölümünden kim sorumlu? Vicdan sahibi herkese bu soruyu sorup sözlerimi bitirmek isterim.

Hepinizi iyi akşamlar."

Editör: Haber Merkezi

Haber Yorumları

Habere Ait Yorum Bulunmamaktadır.

Yorum Yazın

CAPTCHA security code

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

yükleniyor
yukarı çık